Gülşen
Size bazılarınızın yakından tanıdığı, bazılarınızın tanımasa da benden dinlediği, bazılarınızın hiç tanımadığı bir kadını anlatacağım. Anneannem Gülşen Adalıoğlu. Ben anane demeyi seviyorum, bu yüzden böyle devam edeceğim. Gülşen, aylardan nedir bilinmez, 1939 senesinde Eskişehir'in Sivrihisar ilçesinin Tekören köyünde doğdu. 7 çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğuydu. Gülşen de çocuk gelindi, 15 yaşında Mustafa Kemal ile evlendi. Sivrihisar'a taşındılar. 5 tane de çocukları vardı. Sevim, Semiha, Seher,Serap ve Özalp. Mustafa Esbank'ta çalışıyordu. Gülşen evi çekip çeviriyordu. Gülşen herkese en başından beri yetişiyordu herkese. Demirci Çıkmazında iki katlı şirin bir evleri vardı.Daha kapının önünde sizi zerdali ağacı karşılardı. O kadar boldu ki meyvesi yerlere bile dökülürdü. Kapıdan girince küçük bir avlu karşılardı sizi bahçede. Sağ köşede evin köpeği Oscar'ı görürdünüz. Karşınızda tavuk kümesi vardı. Kümesin üstü dut ağacıyla kaplıydı ve biz o dama çıkıp dalından yerdik dutları. Köpek kulübesinin yanında ayrıca civcivler için kümes olurdu. Ananem civcivleri saldıysa benim keyfime diyecek yoktu. Sonra birkaç merdiven basamağı çıkardınız ve sizi vişne ağaçları karşılardı tüm renkleriyle. O vişnelerin reçelinin tadı bambaşkaydı. Sağınızda ise Gülşen ve Mustafa'nın kiracıları için yaptırdığı minik bir ev vardı. Kiracıları hep değişirdi ama Gülşen hepsini kendi canı gibi severdi. Bir de Gülşen'in bazlamalarını böreklerini yaptığı sacının olduğu küçük bir oda vardı kiracıların evini geçince. Hepimiz Sivrihisara gidince can atardık, kahvaltıda bazlama ve kol böreği yemek için.Birkaç basamak daha çıktınız mı karşınızda bahçe vardı. Solunuzda sırasıyla yaz elması ağacı, oluk ve çeşme ve son olarak da evin kapısı ve Ananem sizi karşılardı. Ananemin bahçesinde eskiden hayvanları vardı. Peynir, yoğurt tereyağı yapar kızlarıyla, yumurtaları toplar, sütleri sağar ve annem Serap bunları satardı. Ananem beş çoğuna da hayvanlarına da evine de eşine de dostuna da yeterdi. Ananem güzeli severdi. Gözü illa en güzeli arardı. O surat ifadesinden anlardınız. Ananem süsü de severdi. Belki dört kızı olmasındandı. Belki de kızları annelerinden ilham alıp süslü olmuşlardı ve bu durum torunlara kadar yayılmıştı. Ananem evine çok özenirdi. Ev iki katlıydı. Zemin katta iki oda vardı. Soldaki oda genelde çocuklar torunlar geldiğinde uyumak için kullanılırdı. Minimum on kişi yer yataklarına serilir musmutlu yatardık. Sağdaki odanın ise özel bir adı vardı: Arpalı ev. Nedenini hiç sormadım bu adın. Torunlar çocuklar ne zaman gelse valizlerini bu odaya koyardı. Yaz kış serindi arpalı ev. Ananem yufkalarını, bazlamalarını, böreklerini burda tutardı. Üst katta sizi bir salon, bir oturma odası, bir mutfak, bir yatak odası sayılabilecek bir oda, bir de ananemin gardolabı ve birkaç minderden oluşan bir oda karşılardı. Gülşen Adalıoğlu evin her köşesine ayrı özenmiş, kızlarının yanına Bursa'ya gidip geldikçe zevkine göre ve güzel pek çok ev eşyasını evine eklemişti. Aslında şöyle eve onu hiç tanımadan baksanız bile anlardınız, ne kadar neşeli, hayatı seven ve mutlu bir kadın olduğunu. Gülşen çocuklarına çok düşkündü. Gülşen aynı zamanda özlem doluydu. Bir şekilde 5 çocuğu da Bursa'da yaşıyordu. O da bu özlemi biraz olsun azaltmak için evin pek çok köşesini aile üyelerinin fotoğraflarıyla donatmıştı. O evde herkes kendinden bir parça bulurdu. Bayramlarda kocaman sofralar kurulurdu. Sadece bayram olmasına gerek yoktu. Haftasonları çocukları gelir evini bayrama çevirir giderdi. Geç saate kadar sohbet edilirdi, telefon çok çekmezdi çünkü. Gülüş bağırış çoktu. Gülşen gibi çocukları da neşe doluydu. Her odadan biri çıkardı o kalabalıkta asla yalnız kalamazdınız, kalmak istemezdiniz de zaten. Sivrihisar küçücük bir yerdi ama ananem hepimize o küçük ilçedeki kocaman dünyası ve yüreğiyle çok sevdirdi. Biz giderken mahallenin ortasına kadar gelir, çoğu zaman gözü yaşlı, el sallardı öpücüklerle. Ve her zaman her aileye bir poşet dolusu erzak hazırlardı. Bursa'ya dönünce afiyetle yerdi ailesi. Bursa'ya sık olmasa da gelirdi. Geldi mi çocuklarını gezerdi. Üç gün onda beş gün bunda kalırdı. Hatırlıyorum da bizim eve ne zaman gelse annem annesine kıyamazdı, ananem evladına. Hep ev işlerine yardım ederdi. Hepimize küçük de olsa hediyeler alırdı tüm torunlarını, çocuklarını çok severdi. Sürekli patik örerdi kolu çok ağrıyana dek. Ailemizde ananemin ördüğü patikleri giymemiş birini bulamazdınız. Bir süre sonra torunları evlenmeye başladı. Güzeli sever demiştim ya. düğünlerde ailesine şöyle bir bakınca göğsü kabarırdı. Siz bunu anlardınız ve çok mutlu olurdunuz. Gezmeyi çok severdi. Sivrihisarda da evden bir çıkardı hava kararana kadar eş dost alınacak derken akşamı ederdi. Okuma yazma bilmezdi ama hesabını çok iyi bilirdi. Sadece düğünlerde taktığı bir sürü bilezikleri vardı. Bursa'ya gidip çocuklarında kalsa da kendi evi yerini tutmuyordu. Zaten Bursa'da bir evi vardı, orda da kendi yaşamaya karar verdi. Bursa'daki evini de eksiksiz dayadı döşedi. Eşi, hayat arkadaşı, herifçiğim diye sevdiği Mustafa Kemal çok hastaydı. Son yılları bolca vefaydı. Eşine küçük bir bebek gibi sabırla baktı. 23 Mayıs 2017' de çok sevdiği bahçesinde kalp krizi geçirdi ve aramızdan ayrıldı. Acı bir tesadüf olmuştu benim için ve hala da öyle çünkü 23 Mayıs doğum günümdü. Annemle telefonda konuştuklarında son sözü "Miniğime selam söyle" idi. Hiçbirimiz inanamadık. Hiçbirimiz alışamadık. Hepimiz onu çok özledik. Ananemi biraz daha anlatmak isterim. Çocuklarına, damatlarına, gelinine, torunları tek tek yeterdi. Bizi bir arada tutan bir çınardı. Ananem çok güçlü bir kadındı. Ananem okumadı, yazmadı belki ama insan sarrafıydı. Her anne gibi söylediklerinde, tespitlerinde hep haklıydı. Hataları da vardı tabi ama o kadarı kadı kızında da vardı. Ananem yardımseverdi, ihtiyacı olana yeterdi. Ananem hediye almayı çok severdi. Sadece bize değil Sivrihisar'daki eşe dosta da Bursa Kapalıçarşı'dan hediyeler alırdı. Ananem parasını çorabında saklardı. Evet işte. Size kelimelerle bu kadar anlatabildim Gülşen Adalıoğlu'nu. Ananemi bir daha göremeyecek olmak, bayramda elini öpemeyecek olmak ve de kandilde aramak istediğinde o numarayı kimsenin açmayacağını bilmek bütün bunlara alışmak çok zor. Miniğin seni hep güzel hatırlayacak, seni hep güzel anlatacak ananem hiç merak etme. Sana layık bir torun olabildiysem ne mutlu bana! Seni hiç unutmayacağız...
sevgilerle
Beyza
sevgilerle
Beyza
Yorumlar
Yorum Gönder