Kayıtlar

Mayıs, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tom ve Jerry

Başlıktan çizgi filmlerle ilgili bir şey yazdığımı düşünebilirsiniz ama asıl konumuz tabiki aşk. Bence yazıyı okudukça başlık anlam kazanacak. Önce ilişkileri düşündüm. Biz kadınlar ve erkekler hep birbirimizi anlamamaktan şikayet ederdik. Ama bir şekilde hangimiz sevmedik? Bazı kuralları var ya şu flörting olaylarının asla anlam veremiyorum. Bir tanesi de bildiğiniz gibi kaçan kovalanır.  Bence ortak bir karar verip bundan vazgeçmeliyiz. Ama işler benim istediğim gibi yürümüyor işte. Erkekler her zaman peşinden koşturan ona kötü davranan ya da bir iyi bir kötü davranan kızları seçiyor. Aynı şeyi kızlar da yapıyor. Her istediğini yapan adamlar yerine  serseri diye kibarca tabir edebileceğimiz erkeklerin peşinden gidiyor. Sonra bunca insan yalnızken neden bunca insan yalnız klişesi geliyor işte akıllara. Ben anlam veremiyorum ve artık ne kaçıyorum ne de kovalıyorum. Neyse o. Net olan değil doğru zamanda doğru hamleleri yapan kazanıyor aşkta. Oysa bir şey kazanmak ya da kaybetme...

Bir İhtimalken Bile Güzelsin

Bu sabah uyandım. Kahvemi yaptım. Sevdiğim şarkıyı açtım. Kahvaltımı da yaptım. Her şey olabildiğince olağandı. Yapacak bir şeyim yoktu. Çiçekleri suladım. Sonra çekmecemi açtım. Eskiden karaladığım birkaç parça sözü buldum. Kağıtta bir ihtimalken bile güzelsin yazıyordu.  3 kere okudum. Anlamadığımdan değil. Anlayamadığımdan. Ben ne ara bu kadar ihtimallere tutunur olmuştum? Ne ara bu kadar çok ihtimali kovalamıştım. Sevmek için sebep toplayıp sevilmek için sebepler bulamamıştım. Çok güzel şeydi, sevmek. Daha güzel mi tartışılır ama bir o kadar güzeli de sevilmek. Şöyle bir bakın. İhtimallere tutuna tutuna ilerledik aslında aşkta. Yarını unutmadık, düne küstük ihtimalleri sorduk eşe dosta. Çünkü çok seçenek yoktur aslında. Bir adam ya da kadın varsa tamamen vardır yoksa tamamen yok. Birazlarla yetinmek acıya sebep olur. İçinizde şu kadarcık ümit varsa, hala ihtimal olduğunu düşünürsünüz. Bunlar birazlardır işte. Bir de sevgiyi hissedip korkanlar var. Sevildiğini hissedersin ama em...

O Yaz

misafirler geldiler birer birer uzun masanın üstünü donattık rüzgarla karpuz kokusu geldi burnumuza bir de anason mutluluğun tadı tek lokmada saklıydı güldük bolca sesimiz çoktu sevincimiz de bir yaz günüydü ya hani mutluluğun bir sebebi de buydu misafirler gittiler birer birer uzun masada bulaşıklar kafamda karmaşalar kaldı sessizlik çöktü evime sokağıma bir daha kimse aynı anda o masaya oturmadı bir daha o karpuz kokusu anasonla buluşmadı bir daha o yaz kadar güzel bir yaz yaşanmadı bizde sadece buruk bir his  kaldı

Hoşçakal

Hoşçakal. Ben gidiyorum. Ait olduğum yere. Sen kendini düşünmeye devam et. İşin bittiğinde ben yokum hoşçakal. Gitmeden bulaşıkları yıkadım, biraz yerleri süpürdüm. Ütüledim tüm gömleklerini. Çok seversin diye zeytinyağlı biber dolması da pişirdim,hoşçakal. Zaten son zamanlarda kavga ediyorduk, yemek yiyorduk, kavgaya devam ediyorduk. Bıktım işte ben gidiyorum. Zaten beni sen getirdin bu eve. Ben isteyerek gelsem öyle ilk fırtınada yıkılacak kızlardan değilim. İstemeden geldimse isteyerek de gitmeliyim. Hoşçakal. Zaten sevmeyi beceremedik birbirimizi. Mırmır bile bunun farkındaydı. Zavallı kedicik ne zaman bağırmaya başlasam yan odaya kaçardı. Uykularım kaçtı o evde. Saat 5 te kalktım bu yazıyı yazdım. Sen ise dünya başına yıkılsa uyanmazdın. İnan bana uyanacağını bilsem dünyayı başına ben yıkardım. Komşulara gürültü olmasın diye bu saatte toparlanmadım. İki oda bir salon şu evde bir ömür geçirebileceğimizi düşünüp bana yüzük almadığın için teşekkür ederim. Baksana bana ayrılırken bile...

MED

İTÜ'de okuyorsanız, MED'i bilirsiniz. Ama anlamını bilmenizi gerektirmez. MED'i sevdiğimi beni bilen herkes bilir, bu yüzden bu yazıda size kendi gözümden anlatmak istedim. Dünya'nın merkezi Çorum ise İTÜ'nün merkezi de MED'dir. Buraya ilk geldiğinizde hazırlıkta olursunuz muhtemelen ve MED size cazibeli gelir. Cool gelir de diyebiliriz. Eğer MED insanı olma potansiyeli varsa içinizde bir yerlerde, buraya ilk günden beri seve seve gelirsiniz. Eğer bu potansiyele sahip olmayan bir İTÜ'lü iseniz muhtemelen işiniz olmadığı sürece, arkadaşlarınız sizi sürüklemediği sürece ya da grup ödeviniz olmadığı sürece uğramazsınız bile. MED bir platformdur. MED sosyalliğin merkezidir. Burada pek çok insanla tanışırsınız, tanışmak kolaydır. MED bir podyumdur. Kendinizi gösterebilirsiniz. MED görmek istediğiniz insanı görebileceğiniz bir kavşaktır, bir o kadar da görmek istemediklerinizi görürsünüz buna katlanmak gerekir. MED çok kalabalıktır. MED'de masa bulmak bir nevi...

Karmaşa

Bu ara buğular var üzerimde. Kara bulutlar mı emin değilim. Ama bir hadise var. Bir sıkıntı var içime işleyen. Bir düşünce var aklımı kemiren. Bir ben var beni yorarak tüketen. Bir ben var bana günden güne enerji veren. Bazen on farklı kişi oluyorum. Bazen bir kendime bile katlanamıyorum. Bazen seni çok sevmek istiyorum. Bazen kimi çok sevmek istediğimi bilmiyorum. Bazen iyi olacağım diyorum. Bazen ölmek geliyor içimden, çoğu zaman kendime kıyamıyorum. Verdiğim sözleri yarın unutuyorum. Çiğ taneleri yağıyormuş üzerime gibi hissediyorum sokakta yürürken. Bazen yalnızlıktan çok korkuyorum, bazen yalnızlığıma sarılıyorum. Herkesten her şeyden kaçacak bir köşe gidecek bir yer arıyorum. Hem orada olayım istiyorum hem de kimse beni bulamasın istiyorum. Dedim ya hem çok sevmek istiyorum hem kim olduğunu bilemiyorum. Bazen kendime tek bir soruyu soruyorum. Günlerce aylarca. Bazen de sorularımdan ben boğuluyorum. Açıyorum defteri elimde kağıt kalem yazıyorum soruları. Cevapları yazamıyorum. Cev...

Sarı Çizgili Mehmet Ağa

Metrolarda yazar: Dikkat Sarı Çizgiyi geçmek tehlikeli ve yasaktır. Metrodaki sarı çizgileri çoğu zaman geçmeyiz, canımızın kıymetini biliriz. Peki sizin sarı çizgileriniz neler, hiç düşündünüz mü? İnsan fark ederek ya da etmeyerek kendine sarı çizgiler çizer. Eğer biri bunları geçmeye çalışırsa da o kişiyi çizer. Bazen esnetir, çok seviyorsa yani. Prensip insanı olabilirsiniz, olmayadabilirsiniz. Ama hepimiz çokça sarı çizgiye sahibiz. Prensipli olmak, bu sarı çizgilerin üzerinden 3 belki de 5 kere geçmektir belki de. Ben kendi sarı çizgilerimi düşüneyim. Ailem sarı çizgidir kimse ileri geri konuşmamalıdır. Takımım sarı çizgidir.  Birileri dalga geçtiğinde tepem atıverir. Kombinlerim sarı çizgimdir, çaktırmadığım ama. Biri beğenmezse ve söylerse sinirlendiğimi çaktırmam güler geçerim ama o kişi aslında benim sarı çizgimi geçeli çok olmuştur. Sarı çizgiler çok büyütülecek şeyler değildir. Basittir sarı çizgiler. En azından benimkiler basit. Sarı çizgilerimize sahip olmasak daha ç...

Gülşen

Size bazılarınızın yakından tanıdığı, bazılarınızın tanımasa da benden dinlediği, bazılarınızın hiç tanımadığı bir kadını anlatacağım. Anneannem Gülşen Adalıoğlu. Ben anane demeyi seviyorum, bu yüzden böyle devam edeceğim. Gülşen, aylardan nedir bilinmez, 1939 senesinde Eskişehir'in Sivrihisar ilçesinin Tekören köyünde doğdu. 7 çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğuydu. Gülşen de çocuk gelindi, 15 yaşında Mustafa Kemal ile evlendi. Sivrihisar'a taşındılar. 5 tane de çocukları vardı. Sevim, Semiha, Seher,Serap ve Özalp. Mustafa Esbank'ta çalışıyordu. Gülşen evi çekip çeviriyordu. Gülşen herkese en başından beri yetişiyordu herkese . Demirci Çıkmazında iki katlı şirin bir evleri vardı.Daha kapının önünde sizi zerdali ağacı karşılardı. O kadar boldu ki meyvesi yerlere bile dökülürdü. Kapıdan girince küçük bir avlu karşılardı sizi bahçede. Sağ köşede evin köpeği Oscar'ı görürdünüz. Karşınızda tavuk kümesi vardı. Kümesin üstü dut ağacıyla kaplıydı ve biz o dama çıkıp dalından y...

Aile

Neden bir dert biterken yenisi başlar? Çaresizlik günümüzde neden bu kadar yaygın? Biz insanlar ne ara bu kadar ümidi kestik birbirimizden? Anlamıyorum. İyi niyetin yerini tahammülsüzlük, sevginin yerini nefret aldı. Biz arada kalan bir nesil olduk. Her şey günden güne değişti, değişiyor. Yeniye ayak uydursak da eskiye özlem var içimizde. Tasasız hayat geçmez kabul ediyorum. Ama sorunlar daha büyük sorunları, acılar daha büyük acıları doğuruyor artık. Bir kısmımız bunlarla boğuşurken yaşamayı unuttu. Bir kısmımız da bunları unutup yaşamakta. İnsan keşke kendi derdine derman olabilse. Bizi bize bağlayan en önemli değerlerden biri aile iken şimdi o kadar geri planda ki aile olmak, belki de asıl sorun burada. Aile kavramına bu kadar önem vermiyoruz. Büyüdükçe önceliklerimiz değişiyor, biz değişiyoruz. Ailemizi elbette özlüyoruz ama bir bakmışız git gide az görüyoruz. Oysaki bu dertleri paylaşsak ailemizde, emin olun onlar sizin için en doğrusunu görür. En olmasını istediğiniz şeyle çoğu z...
Hepimiz bir şekilde sevdik, sevildik. Ayrıldık. Yeniden ayağa kalkmanın bir yolunu bulduk. Değil mi? İnsana aşk acısını unutturan şey neydi? Bu acıyla yüzleşmek mi yoksa artık öyle biri yokmuş gibi yeni birine kendini adamak mıydı? Ben burada birazcık insanları kategorize edeceğim. Bence genellenecek bir durum değil çünkü. Acısını sonuna kadar yaşayanlar  ilk kategorimiz. Bu kategoride gördüğümüz şu ki; onlar ilişkiye verebilecekleri en çok çabayı vermiştir. Onlar alttan alan taraftır. Onlar yapıcıdır. Onlar elinden geleni yapmıştır. İpler bir yerde kopmuştur onlar tutamamıştır. Onlar ayrılmak istememiştir hala seviyordur. Aşk bir dengesizlik işi diyor ya Bülent Ortaçgil, dengesizdir aşk. Bir taraf her zaman daha çok sever. İşte bizim acı çeken kısmımız kesinlikle daha çok sevmiştir. Kendine acı çektirerek biraz daha cezalandırıyordur. Böyle kişiler çok yaralıdır. Böyle arkadaşlarınız elbette vardır. Ne dediğimi anlıyorsunuz. Belki de siz de böylesiniz. Bu durum iyi ya da kötü dem...

Ah Mehmet

Kumdan kuleler inşa ettim önce. Cebime çakıl taşları doldurmuştun ya hani sahilde, pencereleri taştan oldu. Kumsalda yürüdük sonra. Kumdan kalelerimin yıkımını izleyemezdim çünkü. Yıkımlar bana göre değil. Gün batarken daha sıkı sarıldın bana, öptün sonra. Naif ruhumu besleyen tek şey senin varlığındı. Sonra mı? Sonra noldu bilmiyorum.  Gözlerimin içine bak dedim, kaçtın benden. Ellerimi tut dedim, kaçtın benden. Bir gün bana aşıktın, bir gün benden nefret ediyordun. Ah Mehmet. Fark etmek istemedin hiçbir zaman seni ne kadar çok sevdiğimi. Çünkü bunu anladığın an gidecektin. İkimizde bunun çokça farkındaydık. İkimiz de farkındaydık ama çok güzel rol yaptık. Oyunları sevmediğimizi sanırdım ama burada işler öyle yürümedi. Ben oynadım sen izledin. Sen oynadın ben izledim. Hem kendimiz kandırarak hem birbirimizi kandırarak o kadar iyi ilerlemişiz ki Mehmet. Bazen başarıların ardına acı gerçekler saklanıyormuş işte gördün mü? Kumsaldaki o güne dönmeyi ne çok isterdim Mehmet. Ah Mehmet e...

Annelik

 Anneler günü yeni geçti. Yazımın temasını seçmek zor olmadı o yüzden. Anne olmak nasıl bir his henüz tatmadım.Umarım bir gün ben de anne olacağım. Ama şöyle bir dönüp baktığımda, annelik çok kıymetli ve erişilen bir makam. Anne olmak sözde kolay, yaşarken çok fedakarlığa sebep. Anneleriniz bir kere düşünün siz fark etmeden o kadar çok şeye yetişmişlerdir ki, biz yetişemezdik emin olun. Annesinin yanında hep en güvende hisseder insan. Anneler kızsa da küsse de kıyamaz en sonunda. Her kadın anne olduktan sonra daha duygusaldır, daha merhametlidir bence. Tüm çocuklara sorun, herkes en güzel en hamarat en harika en özel annenin kendi annesi olduğunu söyler. Her çocuk için annesi EN' dir. Anneler boşuna eli öpülesi değildir. Anne bu hayatta koşulsuz güvenebileceğin insandır. Anne sana ne kadar kızarsa kızsın bir gözyaşına dünyayı yakacak kadındır. Anne köprüdür dünyayla aranda. Anne idare etme konusunda uzmandır. Sana çaktırmaz ama, senin için o hep arka plandadır. Anne arkadaşlarını d...

Tahammülsüzleştiremediklerimizden misiniz?

Fark ettiniz mi bilmiyorum ya ben delirdim ya da beraberce delirdik. Tahammül edemez olduk, insanlara, hayvanlara, eşyalara, olaylara, durumlara... İzah etmeye çalışmıyor kimse. Umursamıyor. Kavgaya başlıyor. Çevrenizdeki kimseye tahammül etmek zorunda değilsin. Ama iletişim kurman gerektiğinde insan gibi davranmalısın. İnsanoğlu tek derdini para edinince pek çok şey geri planda kaldı. Birbirimize tahammül edemez mi olmuştuk? Tahammülün sınırlarını hepimiz aynı anda aştığımızda ne olacaktı?  Bilmiyorum. Muhtemelen ben bu yazıyı yazdığıma göre, zaten tahammül adına az şey kalmış. Hepimizin gözüne çok şey batmış. Bardakta daha fazla taşacak yer kalmamış. Aslında birazcık hoşgörülü olsak bunca kavgaya gerek bile kalmayacak ama işte. İnsan sınırları zorlamayı her zaman çok seviyor. İnsan artık insanı umursamıyor. Ben de anca yazıyorum. Ama çevreme göre benim hala umudum var. Ben hala tahammül edebiliyorum. İnanmazsınız ama hala hayret de edebiliyorum. Tahammül sınırlarım geniş galiba d...

paramparça

yağmurlar  yağdı bu şehre her damla içime işlemekte paramparça ruhumu avutan aklımın perdelerinden beni sıyıran çareler aramakta paramparça kalbim sana ait olmanın bedelini şu yağmurlardan daha fazla ödüyor belki geçiçiydin sen de artık beni sevmemelisin bunu çok istesem de dünyalar koydun aramıza şimdi dönüyorsun ama boşa ben hiç korkmadım senden sadece yağmanı istedim sevgiyle şimdi anladın mı sebebini yağmurlar senin gölgen gibi deli doluydum ben seninle şimdi bomboş kaldım delilik baki sen yokken yanımda bir sürü saki kadehlerde avunduk ne yazık ki ahmet kaya-sevemezsin eşliğinde dinleyiniz. beyza

Unutmak

Küçük bir çay ocağında oturmuş, bu saatte neden uyandığımı sorguladım. Senden vazgeçmişim onu fark ettim. Gözlerimi pek çok şeye açmıştım bu sabah. Hala uyku mahmuruydum. Aşktan kalanlarla yaşamaya çalışıyordum. Yaşayamam sandım. Baksana hala ölmedim. Sen de yaşıyorsun biliyorum. Alışmak sevmekten daha zormuş ya, unutmak sevmekten daha da zor. İnsan önce kendinde anlamalı unuttuğunu. Unuttum diyip her gece ağlıyorsak komik değil mi? Sevmeyi yıllara sığdırıp iki güne unutmak da sevdaya dahil mi? İnsan neden unutamaz? Aşk tek tarafta bitmişse biter miydi her şey? Unutmak bu kadar acı vermek zorunda mıydı? Böyle olmamalı. Unutmanın da bir ilacı olmalı. Birine alışmaktan bağlanmaktan korkanlar aslında sonunu göze alamaz. Çok sevip unutmayı insan nasıl kaldırabilir? Ben o kadar çok kişiyi unuttum ki, kendimi unutmadığıma şükretmeli. İnsan alıştığı için unutamaz. İnsan hala sevmesine rağmen, sevmek yetmemişse unutamaz. İnsan kendini başka bedenlerle, geçici kör heveslerle avutursa unutamaz....

İSTANBUL

"İstanbul seni hapsetmiş, eski bir banda kaydetmiş  Yüzlerce binlerce insan aman Allah hep bu şarkıyı söylemiş  İstanbul seni kaybetmiş, ilaçlayıp berbat etmiş  Davul gibi gerilen dilini aman Allah kim bilir kimler inletmiş? " Beni bilen bilir: İstanbul'a aşığım. Tek hayalim burada okumaktı, lisedeyken. Hayalleriniz gerçek olunca çok mutlu olurdunuz değil mi? İstanbul'da yalnız başıma geçirdiğim ilk hafta grip oldum ve hatırladığım en net şey yurt odasında yatağımda bu şehirden nefret ediyorum diye ağladığımdı. Bu şehir insanı bir haftada bitirebilir, bir haftada var edebilirdi. Kısa bir kayboluştan sonra, bu şehri keşfetmeye karar verdim. Çoğunuzun bildiği yerlere gittim. Benim sevdiğim kısım İstanbul'un güzel yüzüydü.Beyoğlu mesela. Beşiktaş, Bebek, Kadıköy. Zamanla kendimi Beyoğlu'nun her sokağına ait hissettim. Birine ait hissedememiştim ve boşluğu böyle doldurdum. Dedim ya İstanbul'a aşığım diye. İnsanlar sevdiğini izler ya, ben de İstanbul...

.

neye sevindiğimi unuttum. neye üzüldüğümü de. Neye sevindiğimi de unuttum. neye üzüldüğümü de. Kendimi kaybettim, bulmam çok zor. sevmeyi ağır ödüyordum belki de. yanlış yerlerde yanlış şeyleri yitirmiştim. kalabalıktık ama  en üzgün  bendim. kalabalıktık ama en sevinen bendim. ben hep endim. ama en olmak yalnızlığa sebepti. bunu fark ettiğimde herkes beni tanıması gerektiği gibi tanımıştı. iş işten geçmişti. olsundu. ben bile kendimi her gün yeniden tanırken insanların beni hemen tanımasını beklemek saçmaydı. aslında bende renk çoktu ama şeffaftı duygularım. neysem oydu. insanlar o kadar kapalı kutu ki bence bundan korktular. şeffaf olmak kazandırmıyordu ve benim kazanmaya ihtiyacım yoktu. tek bir şeye ihtiyacım vardı: mutlu olmak. ama böyle sürekli bir mutluluk. bendeki bir mutlu bir mutsuzluk haliydi. halden anlayanlar vardı etrafımda bazen onlar da beni tanıyamasa da ben onların varlığından güç alıyordum. mutsuz uyanıyordum. tepkisizdim artık. hayret edemiyordum. dünya ban...

zaman sadece birazcık zaman

"Beni affet   Kaybetmek için çok erken   Sevmek için de çok geç..." Geç mi kalmıştık sahi, sevmeye,yaşamaya, mutluluğa? Aradığımız neydi şu koca yaşlı şişko dünyada? Kaybetmek için erkendi, sevmek için çok geç ve bizler neyi tam zamanında yapmıştık? Yanlış yer yanlış zaman mıydı ilişkileri çıkmaza sokan? Yoksa yanlış kişilerle en doğru zamanı mı harcamıştık hoyratça? Zaman her şeyin hem ilacı, hem de mahvedeni miydi? Zaman zaman bu sorular aklıma geliyor, şu adamla başka bir yerde başka bir zaman diliminde tanışsak nasıl olurdu? Ne değişirdi diye. Bir çeşit paranoya biliyorum.Ama ihtimalleri ortadan kaldırarak nasıl yaşardı insan? Her ihtimali dahil edemezdim hayatıma ama bu düşünmeyeceğim anlamına gelmiyor yani.Zaman önemliydi.Zaman kimseyi beklemez ağlarını örerdi.Doğru zamanlama hayat kurtarırdı, tıpkı benimkini mahvettiği gibi.Yani en azından ben kendimi buna inandırdım.Tüm ihtimaller arasında tek bunu bıraktım. En doğru zaman göreceli bir kavram 20-30...

Yarım kalmak

Pilavcıda pilav yerken duvarda yarım bir resim gördüm.Tamamlanmamış,baktıkça ekşi bir tat bırakan insanda.Yarım kalan şey bayatlar, kurur, eskir.Yarım kalmanın kimseye faydası yoktur.Yarım kalmaya alışmak en korkuncudur. Sahi biz en son neyi tam olarak yapmıştık şu hayatta? Neyi yarım bıraktığımız yerden tutup devam etmiştik? Ben çok fazla şeyi yarım bıraktığımı hatırlıyorum.Ne yazık ki tamamladığım şeyler azınlıkta.Ama bu durum her zaman tek taraflı değildir aslında sadece benim yüzümden miydi bilmiyorum.Belki çabuk sıkıldım belki çabuk yorulup öylece bıraktım.Ben aslında yarımyamalaktım. Sözlerim de yarım mesela, söyleyemedim.Başladım, bir yerde durdum, derin bir nefes aldım ve sözlerimi yarım bıraktım.Yarım bıraktım bazı kitapları.En sevdiğim diziyi yarım bıraktım,acelem vardı belki de çayımı bile yarım bıraktım.Sevmeyi de yarım bıraktım.Sadece severek çözemezdim,ben de usulca vedalaştım.Tam olsaydı bazı şeyler daha güzeldi.Beni en çok üzen yarım kalan sözlerdi.Yarım kalan günler de...

Kırık Saz

Sığamıyorum Ne bu koskoca şehre Ne de senin kalbine Bendeki hallere aklım ermiyor Senden izler günden güne yerini seviyor Gülüşün geliyor aklıma Güzel geçen o günler Dönüp orda yaşamak istiyorum Anda kalmak Ana ait olmak Sana ait olmak Sende beni bulmak Ama seni kimler aldı kim bilir Bende kırık bir saz İki kelam Vedaya dair ufak cümleler Birkaç parça anı En çok da sensizlik var Sürekli sana sen  demek ne zor bilmiyorsun Çünkü   benim kadar biz fikrine kapılmıyorsun Uykularımı borçlusun Güzel geçecek iken mahvolan günlerimi de Seninle kurduğum düşleri de unuttum sanma Sadece hatırlamak istemiyorum hepsi bu Bu hoşçakal

Hırslarımız

Açıkçası bugün sınavım olduğu için aklıma takılan sorular sınav konularıyla alakalı.Ama arkadaşlarımla ders çalıştığımda şunları düşündüm. Hırs zararlı mıydı? Çevremizde hırslı insanların olması bizi nasıl etkilerdi? Ben hiçbir zaman hırslı bir insan olmadım,olamadım.Yıllar geçtikçe fark ettim ki her ortamda en az iki üç kişi oluyordu kendini hırsıyla belli eden.Ben de aklıma geldikçe gözlemledim hırslı insanları.Kendilerini bir şeye adamaları yetiyordu onlar için.Rakiplerini sevmiyorlardı ama bunu belli etmiyorlardı, içten içeydi bu sevgisizlik.Sakın yanlış anlamayın,tüm hırslı insanlara ithaf etmedim bu yazıyı.Ben sadece karşılaştıklarım üzerinden yorum yapıyorum.Paylaşıma açık değillerdi, hatta ve hatta yanlışa yönlendiriyorlardı bazen çevreyi elemek için.Bu hırs en çok kendilerine yarar sağlıyor olabilir,kabul. Ama baktığında en çok kendilerine zarar veriyordu, farkında değillerdi.Kazandıkları başardıkları onlara yeterdi.Hırslı olup her zaman  başaramazdınız ama.Hırslı ve başa...

Karar vermek neden bu kadar zor?

Emin olun hayatımdaki en kolay kararı bu yazıyı yazmaya karar verirken vermiş olabilirim.Kararsızlıklarımdan bıkmış durumdayım, el atın .Hangi çantayı takacağıma bile saatlerce karar veremiyorum.Planları sevdiğimi söylemiştim ama planları ben yapıyorsam ve bu başkasını mutlu etmek içinse kararsızlık denizinde boğulmuşum da kurtaran yokmuş gibi hissediyorum .Böyle zamanlarda da kendime şunları soruyorum: Kararlarımızın sonucundan çok korktuğumuz için mi kararsız kalırız? Kararlarımız yüzünden yargılanmaktan korkmak mı bizi bu denli kararsızlığa iter?  Açıkçası ben kararlarımın sonucundan korktuğum için bu kadar düşünüyorum.Ama korkarken şunu unutuyorum: İnsanın korktuğu başına gelir.Ben ne zaman neyden korksam başıma geldi.Dikkat edin size de olmuştur.Aslında kararlarımızı korkarak değil korkusuzca verdiğimiz zaman büyümüş oluruz.Çünkü sonucu iyi ya da kötüyse de her sonuca hazırızdır.Güç bu olmalı. Eğer korkuyorsak muhtemelen işlerin ters gitmesi bütün hayatımızı tepetaklak edecekt...